
BÖYLE BUYURDU ZERDÜŞT
Otuz yaşındayken yurdunu ve yurdunun gölünü ardına bırakarak dağa çekildi Zerdüşt. Dağda on yıl zaman zarfında, bıkmadan, usanmadan hep ruhunu dinledi... Ve sonunda içinde, gönlünün derinliklerinde bir değişiklik duyumsadı. Günlerden birgün yıldız, aydınlatacak bir şeyin kalmasyadı yazgın ne olurdu? On yıl varki buruya mağarama çıkıyorsun. Eğer, ben, kartalım ve yılanım olmasaydık, ışığından ve yolundan bezerdin. Fakat her sabah seni bekledik. Işığının fazlasını aldık ve bunun için seni kutsadık. Bak! Ben, fazla bal toplamış arı gibi uzanacak ellere muhtacım. İnsanlar arasında, akıllılar deliliklerine; fakirlerde zenginliklerine kavuştuğu o derin sevinci tekrar yaşatmak için armağanlarımı paylaştırmak istiyorum. Bunun için aşağılara inmeliyim. Nasıl ki sen, cömert yıldız, akşamları denizin arkasına iniyor ve arkadaki dünyaya ışık götürüyorsan, ben de senin gibi, inmek istediğim insanların arasına girmek istiyorum. Ey, en büyük mutluluğu bile kıskanmadan görebilen tek göz, beni kutsa!... Taşmak isteyen kadehi kutsa ki içinden su, altın gibi aksın ve mutluluğun parıltılarını her tarafa saçsın. “Bak, bu kadeh yine boşalmak, Zerdüşt yine insan olmak istiyor.” Zerdüşt’ün on yıl sonra insanların arasına karışma isteği ve dağdan inişi böyle başladı.
Pazar yerinden ve şandan uzakta yer alır büyük olan herşey.
Hep pazar yerinden ve şandan uzakta barınmıştır yeni değerler yaratan.
Yalnızlığına kaç dostum: görüyorum ki her eyrini ağılı sinekler sokmuş.
Sert ve sağlam bir havanın estiği yere kaç ! Yanlızlığa kaç! Sen küçük ve acınacak kişiler pek yakın yaşadın. Onların göze görünmez öclerinden kaç!Onlar sana karşı öcden başka bir şey değildirler. Arık el kaldırma onlara! Sayısızdır onlar , hem senin yazgın sinek kovmak değildir ki.....
Nietzsche

Çeviren: Aysel BoraBu öyle bir roman ki, bitirdiğinizde buruk bir gülümseme yayılacak yüzünüze. Büyük bir düşünürün hayatına girmiş, onu yakından tanımış olacaksınız. Onun son rüyasına eşlik etmenin zevkini ve zorluklarını aynı anda yaşayacaksınız. Joachim Köhler, Nietzsche’nin hayatı boyunca çok rüya gördüğü fikrinden hareket etmiş ve o da bir rüyaya sürüklenmiş. Gerçeklerden yola çıkan, tamamen kurmaca bir metin bu. Dünya çapındaki dâhiyi bazen Dionisos taklitçisi olarak Torino’daki odasında ev sahiplerinin önünde çırılçıplak dans ederken, bazen kaçık bir akademisyen haliyle, bazen eşcinselliğe dayalı sohbetlerde yakalayacaksınız. Son günlerini yaşayan Nietzsche, iyi bir biyografi yazarının elinde insanî yönüyle öne çıkıyor bu romanda. Üstelik yazar bu konuda çok şey biliyor olmanın tuzağına da düşmemiş, sade bir roman koymuş ortaya. 2000 yılında Nietzsche’nin 100. ölüm yıldönümü dolayısıyla yayımlanan kitaplar arasında büyük ilgi gören bu roman, dostları aynı zamanda düşmanları olan bir adamı anlatıyor. Evet, o adam büyük bir düşünür, ama her şeyden önce bir insan. Köhler’in duyarlı anlatımı da bunu vurguluyor.

...Konu: Ümitsizlik. Bir gün, erkeklerin başını döndüren kadın, Salome, Nietzsche'den habersiz Breuer'e gelir. 'Avrupa'nın kültürel geleceği tehlikede, Nietzsche ümitsiz. Ona yardım edin, ' der. Breuer Salome'yi tekrar görebilmek umuduyla 'peki' der. Ve varoluşun kader, inanç, hakikat, huzur, mutluluk, acı, özgürlük, irade... ve neden, nasıl gibi en önemli duraklarından geçen bir yolculuk başlar... Kendisiyle ve hayatla yüz yüze gelmekten çekinmeyenlere... (Arka Kapak)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder